Değerli Başkanlar,
Türkiye Barolar Birliği yönetimi olarak sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.
Dün katılan herkes için son derece yararlı olduğuna inandığımız “Dünyada Arabuluculuk Uygulamaları” konulu semineri, bugün ise Baro Başkanları toplantısı düzenlemekten amacımız, arabuluculuk üzerinde “bilgi sahibi olduktan sonra görüş sahibi olmak”tır. Buna gereksinim duymamızın nedeni, şimdilerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı üzerinde Barolar olarak, Türkiye Barolar Birliği olarak sağlıklı ve ortak bir görüş oluşturmaktır.
Birkaç gündür yaşadığımız kötü hava koşulları nedeniyle kimi Baro Başkanlarımız ne yazık ki dün ve bugün burada olamadılar. Bu konumda olan Baro Başkanlarımız beni arayarak mazeretlerini bildirdiler. Bu inceliklerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.
İstanbul Barosu’nun, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı”na karşı olduğunu ve o nedenle aldıkları yönetim kurulu kararı gereğince bu toplantıya katılmayacaklarını WEB sitelerindeki açıklamalarından öğrendim. Baro Başkanları toplantısına katılıp katılmamak elbette her Baronun kendi takdiridir. Öyle olduğu için de bize düşen görev bu takdire saygı duymaktır. Bizde öyle yapıyor ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun Baro Başkanları toplantısına katılmamama yönündeki kararını saygıyla karşılıyoruz. Ama WEB sayfalarıyla, dünkü Hürriyet Gazetesi’ndeki ilanlarında yer alan açıklamalarına şahsen katılmadığımı da bilmenizi isterim. Şöyle ki, dünkü seminere konuşmacı olarak katılan yerli ve yabancı uzmanların açıklamalarında özellikle vurgu yaptıkları üzere gerek arabuluculuk, gerekse uzlaştırma yöntemleri nitelikleri itibariyle bir yargılama faaliyeti değildir. O nedenle her iki kurumun da Anayasamızın 9.maddesine aykırılığından söz edilemez. Her iki yöntemin uygulanmasının çok hukukluluk getireceği, devletin asli faaliyetlerinden olan adalet hizmetini özelleştireceği yönündeki değerlendirmeler eğer ideolojik değil ise, herhalde bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Dünkü açış konuşmamda da ifade ettiğim üzere arabuluculuk ve uzlaşma yöntemleri ülkemizin yabancısı olmadığı yöntemlerdir. Bu bağlamda, 18 Mart 1924 kabul tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nda,18 Haziran 1927 kabul tarihli ve 1086 sayılı HUMK’da, 05 Mayıs 1983 kabul tarihli ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda, 23 Şubat 1995 kabul tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, 17 Haziran 1992 kabul tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da, 19 Mart 1969 kabul ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda, 09 Ocak 2003 kabul ve 4787 sayılı Aile Mahkemeleri’nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da, 06 Ekim 1983 kabul, 91 sayılı Menkul Kıymet Borsaları Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’de uyuşmazlıkların arabuluculuk kurumu aracılığı ile çözümlenmesine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir.
Arabuluculukla ilgili bu düzenlemelerin pozitif hukukumuzda yıllardır yer almış, uygulanmış ve halen uygulanıyor olması nedeniyle hukuk sistemimiz çok hukuklu bir sisteme dönüşmemiş ve özelleştirilmemiş bulunmakla, bugün “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı” bağlamında ifade edilen bu endişeleri haklı bulmak mümkün değildir.
Yine yargılama faaliyetinin, mahkemelerin ve hakimlerin elinden alınıp kimi tarikatlara, cemaatlere verileceği korkusu ise gerçekçi değil, hayalidir. Bu konumda olanlara söylenecek tek bir şey vardır, onu da Goethe söylüyor: “Korkulacak tek şey, korkunun kendisidir.”
Dünyanın uygar pek çok ülkesinde uygulanan, bir kısmında başarılı, bir kısmında ise başarısız olan arabuluculuğu, slogan düzeyine indirip “arabozuculuk” ve“iş bitiricilik” olarak nitelendirmek ise herhalde kolaycılıktır, uygar dünyayı ciddiye almamaktır.
Bu bağlamda özellikle bilmenizi isteriz ki, halen TBMM”nin gündeminde olan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı”ndaki düzenlemelerin çoğuna Türkiye Barolar Birliği yönetimi olarak biz de karşıyız. Tasarıya yönelik karşıtlığımızı ve çekincelerimizi sürecin dışında kalarak değil, içinde bulunarak çok daha etkili biçimde ifade edebiliriz.
Değerli Başkanlar,
Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakaretlerine maruz kaldım. Bu bağlamda “adam olmamakla”, “yerimi bilmemekle”, “üç maymunu oynamakla” suçlandım. “Adam olmadığım için değil, kendilerinin adamı olmadığım için, hiç kimsenin adamı olmadığım için” maruz kaldığım bu saldırı sonrasında pek çok Baro Başkanımızın desteğini yanımda buldum. Destekleri için, duyarlılıkları için kendilerine teşekkür ediyorum.
“İnsanın kişiliği, kendisine yapılan haksızlıklara karşı gösterdiği tavırda gizlidir” diyor Sartre. Bu maksimi, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem bana, hem de benim şahsımda Türkiye Barolar Birliği tüzel kişiliğine yaptığı hakaret karşısında sessiz kalan Sayın Baro Başkanlarına ithaf ediyorum.
Kimi davalarda hakları ihlal edilenler için imza kampanyası açan, gazetelere ilan veren, ama bana yapılan, benim şahsında Türkiye Barolar Birliği tüzel kişiliğine karşı yapılan haksızlık karşısında sessizliklerini koruyan Sayın Baro Başkanlarına arzım şudur, onu da Büyük Atatürk söylüyor: “Cumhuriyet fikri hür, vicdanı hür nesiller ister.”
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Fotoğraflar
Fotoğraf 1 |
Fotoğraf 2 |
Fotoğraf 3 |