BASINA VE KAMUOYUNA
12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimleri sonrasında yaşanan gelişmeler ülkeyi çok kritik bir sürecin eşiğine getirmiştir. Demokratik hak ve taleplerin başta doğu ve güneydoğu bölgeleri olmak üzere tüm Türkiye’de tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı bir süreçte, YSK nın milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptal edilmesine ilişkin aldığı karar, hukuki temelden yoksun olması bir yana, halkın iradesini yok sayan bir anlayışın tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
Milletvekilli adaylığı YSK tarafından kabul edilen ve milletvekili adayı olarak seçimlere girmesine izin verilen Hatip Dicle, seçimi kazanarak milletvekilliğine hak kazanmış ve mazbatasını almıştır Bu aşamadan sonra devreye giren YSK seçimlerin yapılmış olması ve sonuçların açıklanmasına rağmen, kesinleşmiş mahkumiyet cezasının varlığından bahisle Hatip Dicle’nin mazbatasını elinden almıştır. Üstelik İl Seçim Kurulu tarafından kendisine verilen ek savunma süresi dahi dolmadan alelacele olarak milletvekilliği düşürmüştür. Bu kararı hukuki gerekçelerle izah etmek mümkün değildir. Anayasanın 76 maddesini hukuki bir gerekçe olarak değerlendirmek, hukuki bir yanılgıdır, Zira seçimlerin yapılmasıyla birlikte adaylık süreci geride bırakılmış ve mazbatasını alan milletvekili bu statüsünden ötürü artık milletvekili hak ve yetkilerine sahip olmuştur.Seçimlerin usulüne uygun olarak yapılmasını sağlamakla görevli olan YSK, bu aşamadan sonra adaylığa ilişkin süreci yeniden başlatma ve değerlendirme yetkisine sahip değildir.Milletvekilliğinin düşürülüp düşürülmeyeceği hususunda karar vermek yetkisi TBMM dedir.Bu nedenle YSK kararını esasında yok hükmünde bir karar olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Öte yandan milletvekilliğine hak kazanmış tutuklu vekillerin tahliye edilmemeleri ,halkın kendilerini temsil etme yetkisi verdiği vekillerin görevlerini yapamamaları ve bunun doğal sonucu olarak yine halkın iradesinin TBMM de temsil edilmemesi sonucunu beraberinde getirmektedir.Tutuklu bulunan milletvekillerinin meclis yerine cezaevlerinde görevlerini ne şekilde icra edecekleri konusu muamma iken,yasalardan kaynaklı olan bu çelişkinin giderilmesi konusunda mahkemelerin gerekli hassasiyetleri göstermedikleri ,CMK da öngörülmeyen yeni tutuklama nedenlerini ihdas ettikleri görülmektedir.Ana dilde savunma yapmak, tutuklama nedenleri arasında gösterilebilmektedir..
Ülkemiz yeni bir demokrasi sınavından geçmektedir.1982 darbe Anayasası ve darbe döneminde çıkarılan Siyasi Partiler Kanunu,,2911 Sayılı Kanun halen yürürlüktedir.TCK 220 maddesinin uygulanmasından doğan ve hukuka ,adalete aykırı sonuçlar ortadadır.Yargı alanında iki faklı hukukun uygulanmasına neden olan CMK 250 maddesi ile kurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin son yıllarda haksız tutuklamalara ve yargılamalara neden olan yapısı ve bunun yanında seçilen milletvekillerine karşı aldığı tutum ortadadır.TMK dan kaynaklanan sıkıntılar halen yaşanmaktadır.Tüm bu sorunlar ortada ve çözüm beklerken bunun üzerine ülkenin siyasi ve toplumsal yaşamını tehdit eden yeni sorunların eklenmesi ülkeyi ileri demokrasi yerine, totaliter bir yapıya doğru sürüklediğini görmemek mümkün değildir.
12 Haziran Genel Seçimlerinden sonra yeni sivil, çoğulcu, halkın beklentilerini karşılayan bir anayasa yapılması ve Kürt Sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi ihtiyacı ile karşı karşıya kalındığı bir süreçte,başta siyasi iktidar olmak üzere,diğer siyasi partilerin ve toplumun diğer kesimlerinin üzerine çok ciddi görevler düşmektedir.Öncelikle halkın yüzde elli oy oranını alan iktidar partisinin bir an evvel meclis çatısı altında sorunun çözümü için somut adımlar atmalı, halkın iradesini temsil eden Hatip Dicle ve tutuklu bulunan milletvekillerin TBMM gelmelerinin önündeki bütün yasal engeller kaldırılmalıdır. Aksi takdirde, demokrasiden, insan haklarından hukukun üstünlüğünden bahsetmenin ve bu kavramlar arkasına sığınarak ülkeyi kaos ortamına sürüklemenin bir gereği bulunmamaktadır.
Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların aşılması konusunda halen fırsat kaçırılmış değildir.Mahkemelerin tutuklu milletvekillerin tahliyesi konusunda yapılan itirazları değerlendirip tahliye kararı vermesi yaşanan sıkıntıların önünü açacaktır. .Mecliste atılacak somut adımlar son derece önemlidir..Yaşanan süreç dikkatle izlenmektedir.Sürecin çözümsüzlükle sonuçlanması,ülkenin hiçbir kesimine fayda getirmeyeceği açıktır.Kaos ortamından ve çatışmalı bir yapıdan kimlerin istifade ettiği bu ülkede bilinen bir gerçektir.Bu nedenle bizler aşağıda adı bulunan barolar olarak gerçekten demokratik,insan haklarına dayalı,eşit,özgür bir devlet yapısı oluşturmak isteniyorsa tek yönlü bir anlayışla değil,çok yönlü ve demokratik bir anlayışla hareket edilmesi gerektiğini kamuoyuna sunarız.
Av. Enis GÜL
Bitlis Barosu Başkanı
AĞRI BAROSU BİNGÖL BAROSU BİTLİS BAROSU
DİYARBAKIR BAROSU HAKKARİ BAROSU MUŞ BAROSU
SİİRT BAROSU ŞIRNAK BAROSU TUNCELİ BAROSU
ŞANLI URFA BAROSU VAN BAROSU MARDİN BAROSU
KARS BAROSU